Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolu II. Abdülhamid açtı.

Köşe Yazısı 25.09.2023 - 12:11, Güncelleme: 26.09.2023 - 12:10 7884+ kez okundu.
 

Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolu II. Abdülhamid açtı.

Sinan Poyraz'ın kaleminden

                   Bu başlığı görenlerin bir kısmının şaşırdığını, bir kısmının da bana öfkelendiğini ve kızdığını görür gibiyim. Önce şunu söylemeliyim ki; yazının devamında sizleri düşünmeye yönlendirdiğim daha iyi anlaşılacaktır.                  II. Abdülhamid, günümüze kadar hep yanlış anlaşılmış, tek yönlü ve taraflı değerlendirmelerin girdabında kalmış bir devlet adamıdır. Kimilerine göre jurnalci kızıl sultan olmuş, kimilerine göre de Osmanlının en büyük sultanı olmuştur. Bu fikirlerin hiçbirisine katılmadığımı öncelikle belirteyim. Her söylenen söz ve fikri hemen kabul etmemeli, farklı kaynaklardan araştırırak teyit edilmelidir.                  II. Abdülhamid, Osmanlının en sıkıntılı ve buhranlı dönemlerinde tahta oturmuş talihsiz bir sultanıdır. Yıllardır tahta geçmeyi beklemenin psikolojik sıkıntıları, hatta boğulma korkusu içinde sarayın bir odasında yaşamış olmanın etkisiyle kimseye güvenmemiş ve tedbir amaçlı kendine bağlı hafiye teşkilatı kurmuş, yönetimdeki dağınıklığı ortadan kaldırmak için devletin mutlak hakimi olmaya çalışmıştır. Döneminde yaşanan çetrefilli, karmaşık iç ve dış olaylarla uğraşmıştır. Kısa süreli ilan ettiği I. Meşrutiyet ve Kanuni Esasi ile gelen bir özgürlük, Fransız İhtilali ve Rus Panislavist politikalarının etkisi ile Balkanlarda ortaya çıkan milliyetçilik akımları, Avrupa devletlerinin dört bir yandan baskıları, Ruslara karşı kaybedilen 93 harbi, parlamentonun kapatılması, sonrasında tekrar II.Meşrutiyet’in ilan edilmesi, hanedanlık içindeki oyunlar, yönetimde yer alan gayrimüslimlerin hainlikleri, 31 mart olayları ve Osmanlı Devleti’nin  en büyük toprak kaybının olduğu dönem olmuştur. Ayrıca, tüm bu birbiri ardına gelen problemlerle uğraşırken devletteki çöküşü durdurmak için eğitim, ulaşım ve askeri alanlarda reform girişimlerinde bulunan II. Abdülhamid’i de unutmayalım.                 Bütün bu olayların derinlemesine incelenmesinden sonra II. Abdülhamid’in üç profili ortaya çıkmaktadır.   1)- Güçlü yönetim kurmak için, muhalifleri susturan, hafiyeleri bile kullanan mutlak diktatör Kızıl Sultan. 2)- Devleti sarsan milliyetçilik akımlarına karşı ideoloji yaratma çabası ve farklı uluslardan oluşan tebaayı Osmanlıcılık kimliğinde buluşturarak İmparatorluğun yıkılmasını durdurmaya çalışan Talihsiz Sultan. 3)- Dağılmış ekonomik, toplumsal ve siyasal yapıyı düzeltmek için eğitim, ulaşım ve askeri alanlarda yenileşme çabalarında bulunan Reformcu Sultan.                 Dolayısıyla ne kurduğu mutlakiyet yönetimi ile hain görülecek, ne de Osmanlıcı bakışla özlenecek bir sultan değildir. Dönemi içinde devleti için çeşitli sorunları omuzlayan ve elinde gelen çabayı göstermiş bir devlet adamıdır.                   Benim burada daha çok önemsediğim yönü reformcu özelliğidir. Modernleşme çabalarına önem vermiş, devlet bürokrasisinde yeni kurumları oluşturmuş, ulaşımda Bağdat ve Hicaz demiryolu projelerini ortaya koymuş, iletişimde telgraf sistemini getirmiş, en önemlisi eğitim alanında yenileşmeye çok önem vermiştir. Hukuk, sanat, ticaret, inşaat mühendisliği, veteriner, gümrük, tarım ve dil okulları dahil olmak üzere birçok mesleki okulları kurdu. İmparatorluk genelinde ilk, orta ve askerî okullardan oluşan eğitim ağını genişletti. En realist eğitimde askeri okullarda veriliyordu.                     İşte Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bu okullardan yetişen ve yeni bir ulus yaratan devlet adamlarıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını yetiştiren II. Abdülhamid’in kurduğu çağdaş eğitim veren rüştiyeler, idadiler ve askeri okullardır. Osmanlıcılık İdeolijisiyle devletini yıkılmaktan kurtaramayan II. Abdülhamid, eğitimde yaptığı reformlar dolayısıyla kurduğu okullarla Anadolu’da büyük bir kurtuluş destanının yaratılmasını sağlamış ve Türk milletinin ayağa kalkmasının, çağdaş kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolların ilk taşlarını koymuştur. Hanedan devletler geçicidir, asıl olan Türk Milleti ve Türk Devletidir.                     Sanırım, Türkiye Cumhuriyeti’ni giden yolu II. Abdülhamid açtı derken ne demek istediğim daha iyi anlaşılmıştır.  
Sinan Poyraz'ın kaleminden

 

 

               Bu başlığı görenlerin bir kısmının şaşırdığını, bir kısmının da bana öfkelendiğini ve kızdığını görür gibiyim. Önce şunu söylemeliyim ki; yazının devamında sizleri düşünmeye yönlendirdiğim daha iyi anlaşılacaktır.

 

               II. Abdülhamid, günümüze kadar hep yanlış anlaşılmış, tek yönlü ve taraflı değerlendirmelerin girdabında kalmış bir devlet adamıdır. Kimilerine göre jurnalci kızıl sultan olmuş, kimilerine göre de Osmanlının en büyük sultanı olmuştur. Bu fikirlerin hiçbirisine katılmadığımı öncelikle belirteyim. Her söylenen söz ve fikri hemen kabul etmemeli, farklı kaynaklardan araştırırak teyit edilmelidir.

 

               II. Abdülhamid, Osmanlının en sıkıntılı ve buhranlı dönemlerinde tahta oturmuş talihsiz bir sultanıdır. Yıllardır tahta geçmeyi beklemenin psikolojik sıkıntıları, hatta boğulma korkusu içinde sarayın bir odasında yaşamış olmanın etkisiyle kimseye güvenmemiş ve tedbir amaçlı kendine bağlı hafiye teşkilatı kurmuş, yönetimdeki dağınıklığı ortadan kaldırmak için devletin mutlak hakimi olmaya çalışmıştır. Döneminde yaşanan çetrefilli, karmaşık iç ve dış olaylarla uğraşmıştır. Kısa süreli ilan ettiği I. Meşrutiyet ve Kanuni Esasi ile gelen bir özgürlük, Fransız İhtilali ve Rus Panislavist politikalarının etkisi ile Balkanlarda ortaya çıkan milliyetçilik akımları, Avrupa devletlerinin dört bir yandan baskıları, Ruslara karşı kaybedilen 93 harbi, parlamentonun kapatılması, sonrasında tekrar II.Meşrutiyet’in ilan edilmesi, hanedanlık içindeki oyunlar, yönetimde yer alan gayrimüslimlerin hainlikleri, 31 mart olayları ve Osmanlı Devleti’nin  en büyük toprak kaybının olduğu dönem olmuştur. Ayrıca, tüm bu birbiri ardına gelen problemlerle uğraşırken devletteki çöküşü durdurmak için eğitim, ulaşım ve askeri alanlarda reform girişimlerinde bulunan II. Abdülhamid’i de unutmayalım.

 

              Bütün bu olayların derinlemesine incelenmesinden sonra II. Abdülhamid’in üç profili ortaya çıkmaktadır.  

1)- Güçlü yönetim kurmak için, muhalifleri susturan, hafiyeleri bile kullanan mutlak diktatör Kızıl Sultan.

2)- Devleti sarsan milliyetçilik akımlarına karşı ideoloji yaratma çabası ve farklı uluslardan oluşan tebaayı Osmanlıcılık kimliğinde buluşturarak İmparatorluğun yıkılmasını durdurmaya çalışan Talihsiz Sultan.

3)- Dağılmış ekonomik, toplumsal ve siyasal yapıyı düzeltmek için eğitim, ulaşım ve askeri alanlarda yenileşme çabalarında bulunan Reformcu Sultan.

                Dolayısıyla ne kurduğu mutlakiyet yönetimi ile hain görülecek, ne de Osmanlıcı bakışla özlenecek bir sultan değildir. Dönemi içinde devleti için çeşitli sorunları omuzlayan ve elinde gelen çabayı göstermiş bir devlet adamıdır.

 

                Benim burada daha çok önemsediğim yönü reformcu özelliğidir. Modernleşme çabalarına önem vermiş, devlet bürokrasisinde yeni kurumları oluşturmuş, ulaşımda Bağdat ve Hicaz demiryolu projelerini ortaya koymuş, iletişimde telgraf sistemini getirmiş, en önemlisi eğitim alanında yenileşmeye çok önem vermiştir. Hukuk, sanat, ticaret, inşaat mühendisliği, veteriner, gümrük, tarım ve dil okulları dahil olmak üzere birçok mesleki okulları kurdu. İmparatorluk genelinde ilk, orta ve askerî okullardan oluşan eğitim ağını genişletti. En realist eğitimde askeri okullarda veriliyordu.

 

                  İşte Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bu okullardan yetişen ve yeni bir ulus yaratan devlet adamlarıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını yetiştiren II. Abdülhamid’in kurduğu çağdaş eğitim veren rüştiyeler, idadiler ve askeri okullardır. Osmanlıcılık İdeolijisiyle devletini yıkılmaktan kurtaramayan II. Abdülhamid, eğitimde yaptığı reformlar dolayısıyla kurduğu okullarla Anadolu’da büyük bir kurtuluş destanının yaratılmasını sağlamış ve Türk milletinin ayağa kalkmasının, çağdaş kurumlarıyla Türkiye Cumhuriyeti’ne giden yolların ilk taşlarını koymuştur. Hanedan devletler geçicidir, asıl olan Türk Milleti ve Türk Devletidir.

 

                  Sanırım, Türkiye Cumhuriyeti’ni giden yolu II. Abdülhamid açtı derken ne demek istediğim daha iyi anlaşılmıştır.

 

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve karar67.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.